
Karar Verme Zamanı – Peki Hangi Ülke?
Şimdi “ben yurt dışında yerleşmek istiyorum” demekle, ne yazık ki hayaller gerçeğe dönüşüp iş bitmiyor. Dürüst olalım herkesin kendini bir tartması, artısını eksisini kefeye koyması lazım.
Ben yapabilir miyim? Karakterimle örtüşüyor mu? Koşullar bana göre mi? Yalnızsan yalnızlık sana başka ülkede koyar mı?
Bıdı bıdı bu soruları çoğaltabiliriz. Şu da bir gerçek ki bu soruların cevapları ülkeden ülkeye değişebiliyor. Yani bir Almanya’ya gidince yaşayacağınız deneyimlerle Norveç’te yaşayacağınız deneyimlerin aynı olmasını bekleyemezsiniz. Kültür, toplum vb bir çok etken var ortada. Bence, bakın altını çizdim tamamen kendi fikrim, gidelim de nereye olursa olsun kafası da çok sağlıklı değil. Evet çok maceracı bir ruh, kabul ediyorum ama o maceranın sonunda geride bıraktıklarınız, belki bir daha elde etmekte zorlanacaklarınız ve aldığınız riskler söz konusu. Ha diyorsunuz ki “Arkadaşım benim dedemin dedesine kadar rahat, burada iş derdim yok, evi de bırakırım, açık kalır ben bir bakar olmazsa geri dönerim, hayatıma da kaldığım yerden devam ederim” diyebileceğim tek şey SAYGILAR ABİCİM olur. Aynı şekilde “orada iş varmış abi, bizim arkadaşlar da gitmiş, hadi saldıralım” da kulağa mantıklı gelse de özünde çok mantıklı değil…
Tabii ki bu uç örneği geçtiğimiz zaman, standartlar öyle değil ve sizin riskleri minimumda tutmak için bir çaba harcamanız lazım. Bunun başında da gerçekten doğru lokasyonu belirlemek geliyor bana göre. Ha yine hayal kırıklığı riskiniz yok mu?kesinlikle var ama daha az yani… Ben Hollanda diye tutturmadan önce sanırım ihtimal verdiğim bütün ülkelere seyahat edip bir alıcı gözüyle inceledim. Bu insanlar nasıl yaşıyor, neler yapıyor, tipik özellikleri ne ve sistemleri nasıl işliyor anlamaya çalıştım. Yalan olmasın, karar vermeden önce bir 3 4 yıldır alıcı gözüyle inceliyordum. Bu sadece o ülkeye gittim gördüm bitti değil yanlış anlaşılmasın. Gecelerce yatmadan önce oralarda yaşayan Türklerin bloglarını okudum, yaşam karşılaştırmalarını izledim, günlük vloglarını takip ettim, neler zormuş, neler güzelmiş anlamaya çalıştım. Gittiğim arkadaşlarımla konuştum, sorular sordum, tonlarca sayfadan yaşam endeksi karşılaştırmalarını okudum, neler neler…
Bu süreçte kendime uyan ya da uymayan bazı yargılara ulaştım. Yine altını çizmek istiyorum kendi fikirlerim doğrultusunda düşüncelerimi paylaştığım bir yazı olacak. Ancak amaç size bir tık örnek olarak, karar sürecinizde nelerin etkili olabileceğini belirlemeniz. Mümkünse de çat diye belki de size hiç uymayan bir ülkeye karar vermemeniz…
Önce tabii ki geldiğimiz ülke olan Hollanda’dan başlamak isterim…
Hollanda
Şimdi buraya ilk kez ilkokul yıllarında gelmiştim ve itiraf edelim bir mekandaki duvarda asılı lezbiyen ve gay fotoğraflarıyla dumur olmuş, bilim müzesinde toplumumuzun tabularına ve ayıplarına karşı, her şeyiyle çocuklara açıkça bilimsel dayanaklarla anlatıyor olmalarına saygı duymus ve yeşiline vurulmuştum. Ancak tabii ki o zamanlar bazı şeyleri idrak edebilecek kapasiteye sahip değildim, yani küçük yaşında ben burda yaşayacağım diyip çat oraya yerleşmezsin. Ama aklımın bir köşesinde de takip eder olmuştum. İlk hatam çevremde herkesin “Hollanda güzel ülke de iş yok yeaaa” konuşmasına kulak asmak oldu. Çünkü araştırırken hiç de öyle olmadığını fark etmiş bulundum. Peki neydi cazip gelen yanları?
İlk olarak farklılıklara saygı benim için önemli bir konu. Yani ben artık zaten fabrikada üretir gibi, seni farklı olduğun için bir yere seçip, sonrasında hayatta kalabilmen için belli bir kalıba girmen gerektiğini dayatan sistemden sıkılmışım, tekrar böyle bir şeyin içine girmek istemem. Bu konuda Hollanda “Özgürlük Ülkesi” misyonuyla belli bir kesimin hoşuna gitmese de, nam salmış bir ülke. Sanılanın aksine özgürlük diyince sadece sex&drug&rocknroll değil, yani gerçekten farklılıklara saygı duyma misyonu hakim. Hadi herkes sokaklarda sevişsin, içsin biz de okey diyelim dediklerini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. En turistik bölgesi Amsterdam’da bir çok halka açık sokakta elinizde birayla gezmeniz YASAK. Yani işin özü ve sevdiğim tarafı şu; belli sınırlar ve saygı çerçevesinde herkes özgürdür, herkesin bir popisi vardır, kimse kimsenin popisine karışmaz! Üstelik adamlar mutluluk endekslerinde hep üst sıradalar ,yani akıl alır iş değil!
İkincisi değer. Yani hani şu gidince ikinci sınıf muamelesi görüyorsunuz konusu var ya. İşte o burada yok diyemem, elbet yaşayan vardır ama deneyimlediğim kadarıyla da minimumda olduğunu söyleyebilirim. Yani hayatımda başka bir %50’yi evde zor tutuyorum vakasını kaldırmak istememem bence haklı bir sebep. Ayrımcılığa lüzum yok.
Üçüncüsü ekonomik imkanlar ve yaşam kalitesi. Yani aldığım parayla geçinmem ve hayatıma devam etmem tamam ama hangi standartta? Şimdi kalkıp da ülkenin yeşiline, ekmek peynire tav olmaya gelmezsiniz. Ben de gelmedim. Gelmeden baktım ülkenin genelinde gelir eşitliği ilkesi hakim. Çünkü ekip liderimin de belirttiği gibi “ Gelir farkı ne kadar fazla olursa o kadar düzensizlik ve iç karışıklık olur. “ İşte ülke bunu benimsemiş ve tabii ki meslekler arasında gelir farkı var ve ütopik zengini de var. Ama bu birinin aç kalırken diğerinin Ferrari alması kıvamında değil. Sosyal bir devlet anlayışıyla sokakta yaşamak bile o kişinin kendi tercihi, yani muhtaçlığı ya da zorunluluğu değil. Dolayısıyla herkesin başını sokacak bir evi, bisikleti, yiyecek ekmeği var çok şükür.
Dördüncüsüne iklim diyebilirim??!?? Evet bu kısmı biraz sorguladığım bir kısımdaı ama diğer ülkelere karşı fikrimi okudukça, daha anlaşılabilir hale gelecektir. Yani yağmurdan bir süre sonra içim çıkmış olabilir ama bir Danimarka, Norveç, İsveç değil sonuçta. İdare edilebilir.
Bir diğeri de tabii ki jeopolitik konum 😀 Yani şimdi ailemden uzaklaşıyor olmam onları tekrar görebilmek için 20 saat uçak yolculuğu gerektirmemeli. Bu kadar gezmeyi seviyorken, kazandığımız paraya rağmen mesafeler nedeniyle üşenerek çöpe atmayı da istemem. Bu sebeple ulaşılabilir ve diğer ülkelerle bağlantısı da benim için önemli bir etkendi.
Bu veya bunun gibi aslında pek çok neden var. Dediğim gibi diğer ülkelere dair neden tercih etmediğimi okudukça daha da şekillenecektir diye umuyorum.
Almanya
Aslında burası bir ikinci seçenek olarak duruyor. Çünkü işim gereği zamanında da bolca gidip gelip, çalışma hayatını da direkt gözlemleme imkanı bulabildim. Ancak ne yazık ki Almanya’ya karşı nasıl desem “biraz soğuğum”. Aşırı kurallı ve sistematik oluşu bana hareket alanı bırakmadığı hissiyatinden, beni biraz boğuyor. Bu biraz şey gibi; biz bir nevi Akdeniz insanıyız ve düzensizlik içinde bir akışımız var denebilir. Ama işte bunun her noktasını bir sisteme entegre etmeye çalışma ve hayatını bu düzende yaşamak bana uygun değil. Onun dışında iş imkanı ne kadar çok olsa da gelir/yaşam standartı olarak ballı çörekli bir iş bulmadığınızda biraz zorlayabilir. Üstelik bir çok firmanın ne yazık ki Almanca koşulu var. Bu da dil engelini önünüze boylu boyunca serebiliyor. Bir diğer etken de Almanya’da ayrımcılık durumunu daha keskin hissettiğimi söyleyebilirim. Bazı tarihsel geçmiş, vakti zamanında yaşanmışlıklar, artık her neyse. Ancak bazı deneyimlerim genç nesilde azalarak kaybolsa da üst yaş kesiminde hala belli bir algıyla karşılaşabiliyorsunuz. Linç yememek adına konuyu çok uzatmak istemem. Yine de tabii ki bir alternatif olarak ikinci sırada kalacaktır diye düşünüyorum.
İngiltere
Bakın bu İngiltere benim ikinci sırama yerleşebilirdi. Hatta bir dönem Jaguar’a akın akın insanlar da gitti. Adeta firma Türkleşti. İngiltere’de bir ay bir okulda yaz dönemi eğitime gitmem nedeniyle çok güzel deneyimledim de. Ancak gel görki o Brexit her şeyi alt üst etti… Ha etmeseydi yine negatif tarafları vardı. Örneğin bir yaşam standartını yakalamanız için güzel maaşlı bir iş şart. Ülke, genel yaşam giderleri olarak pahalı ve ortalama mühendis olarak giden maaşlarla kıyasladığımızda her şey çok kolay da değil. Ama tabii ki bu aldığınız tekliflerle kıyaslamada bir kabul kriteri olabilecek bir konu. Yine de bence yaşaması gerçekten keyifli ülkelerden biri. Kozmopolit bir yapısı kapıyı tutan centilmen insanlar var 😛 (bakın bu kapıyı tutma hassasiyeti bence önemli bir kriter dalga geçmeyin) Kraliyet ailesi ve olayları, sansayonlarıyla başka bir dünya. Yani gündem daima enteresan, işte prensin çocuğu doğdu haydi kutlamalar, prens aileden ayrılıyor haydi ağlamalar… İş bulma olanakları çok da kısıtlı değil çünkü dil İngilizce. Gidenlerden memnun olan da var olmayan da. Beklenti ve karşılama meselesi. Ama bence Brexit’a kadar yaşanabilecek yerlerden biriydi. Brexit ile noldu derseniz ilk olarak ekonomik bir belirsizlik doğdu. Başka bir ülkeye göç ederken karşılaşmak isteyeceğiniz en son şey ekonomik belirsizlik olur. Çünkü pek tabii ki sizin bu süreçten etkilenme önceliğiniz yüksek olacaktır. Bana göre bu belirsizliği göze almak çok yüksek bir risk. Hadi ekonomi sizi etkilemiyor diyelim ikincisi AB dolaşım serbestliğinin kısıtlanması. Bak bu hiç olmadı bence. Yani çünkü insan pasaport ve vizeyle uğraştıktan sonra tekrar böyle bir kısıtlamaya girmek istemiyor. Yani tamam İskoçya, Galler, İrlanda güzel ama yani ne bileyim hoş mu şimdi bu? Neyse bu sebeple bu olay benim İngiltere’ye olan negatif hanesine kocaman bir eksi olarak yerleşti.
Kuzey Ülkeleri
Kuzey ülkeleri olarak Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya.. Şimdi bu ülkeleri hiç listeye almama sebebim belki komik gelecek ama, yani aşırı soğuk! Bakın ben zaten Türkiye’de içilikle üşüyen insanım, Haziran’da hala montla dolaştığım bir ülkede yaşamam mümkün değil. Özellikle kışın güneş gördüğüm sürenin hafızamda bile yer etmeyeceğini var sayarsak, bu benim için bir depresyon sebebidir. Çünkü ben kışları huysuz ve mutsuz bir insanım. Adamlar dışarı çıkamamaktan sıcak çikolata içip panduf terlikleriyle şömine başında oturdukları eylemi Hygge diye bir tanıma kondurmuşlar. Evet güzel aktivite ama yani bunun devamlılığı ne kadar size uygun onu bir tartın biçin bence? Öğlen 1’de vlog çekerken hala güneş yok diye zifiri karanlığı göstereni gördük, o da zaten 2 ay sonra vlogu bıraktı gitti. Döndü mü kaldı mı belirsiz. Üzerine bu kuzey insanları biz de “soğuk” diye tabir edilse de aslında gerçekten çekingen insanlar. Üstün ırk, elf hesabı (ki bence olabilirler yani özene bezene yaratılmışlar) etrafta kendi kapalı arkadaş gruplarıyla hyggeliyorken sosyal bir ortam kurmanın zorluğundan herkes yakınıyor. Bir sosyal ortam böcüğüyseniz mesela tekrar bir düşünün yalnız sinemaya, tiyatroya gitmeyi, parkta bahçede tek başınıza bira içmeyi nereye kadar idare edebilirsiniz? Ben bütün bunlara gelemeyeceğim konusunda çok nettim. Bu sebeple bu ülkelerin yakınından bile geçmedim, bir tek iş bakmadım diyebilirim.
İspanya
Bu güzel ülkeyi sona bırakmak istedim. Zira ben tamamen her şeyin mükemmel olacağını varsayacağımız bir senaryoda yaşasaydım tüm şikayetlere rağmen İspanya’da yaşamak isterdim. Ben o insanların rahatlığını, gevşekliğini, neşesini, enerjisini genel şehirlerinin hareketliliğini çok seviyorum. Yani gittiğimde yabancılık hissetmediğim hatta bir adım ötesinde kendimi ait hissettiğim ülkelerden biridir İspanya. Daha da ileri götürürsem uzun süreli bir platonik aşk yaşıyor olabilirim. Ama tabii ki işin bu futuristik kısmından çıkarsak… Benim yaptığım işin İspanya ayağındaki firmasına geçsem bile, ki çalışanları maaşlarının düşüklüğünden şikayet ediyorken yaşam standartı yine tutmuyor. Üzerine Katalonya krizi ile ülke resmen ikiye bölündü ve ekonomik olarak bir düşüşe geçti. Kendi insanları başka ülkelere göç etmeye başladı hatta burada konuştuğum bir İspanyol orada yapabileceği tek şeyin restoran açmak olduğundan şikayet ediyordu. Bu iç karışıklıkların yanı sıra hayat düzenlerinin de Almanya’daki işlerin tam tersine aşırı düzensiz olduğunu söylememe gerek yoktur. Neticede Akdeniz ülkesi. Ama şimdi Akdeniz insanıysak da bir muhattaba ulaşmak ya da işimizi halletmek için bambaşka sürecini bilmediğimiz bir ülkede Allah’a emanet kaosa sürüklenmek de çok sevimli bir ihtimal değil. Haller böyle olunca sevdiceğim İspanya’yı da bu listeden silerek uzaklaşmak zorunda kaldım.
İşte ülkeler ve kriterler bu şekilde değişebiliyor. Dediğim gibi aileme ulaşabilmek benim için önemli olduğundan Avusturalya, Kanada gibi ülkelere hiç girmedim bile. Tabi ki bunlar sektör bazlı da gerçekten değişken. Yani şimdi mesela benim hiç Amerika hayalim olmadı ama bir teknoloji yazılım konusundaki insanın Amerika hayalinin olması da gayet anlaşılabilir bir konu. Dolayısıyla öncelikleri de bir yaşam standartındansa oradaki bir firmaya girmek ve bir yol almak olabilir. Dolayısıyla başında belirttiğim gibi konu tamamen sizin kişisel tercihlerinize, deneyimlerinize, yorumlarınıza ve beklentilerinize kalmış bir durum. Ancak tekrar hatırlatmak isterim ki ne kadar kendinizi ve gideceğinizi bilerek bir tercih yapar ve sonunda da o ülkeye giderseniz yaşayabileceğiniz olumsuzlukları ve hayal kırıklıklarını da bir o kadar önleyebilirsiniz. Tabii ki illa hayal kırıklığı olcak diye bir şey yok. Belki de hiç düşünmediğiniz bir yerlerde sizi bekleyen çok güzel şeyler de vardır…
Yeter ki karşınıza çıkacak olan her neyse, belki çok istediğiniz olmasa bile sizi çok mutlu edecek şeyler olsun!
Bunları da beğenebilirsiniz

Türkiye’de 30K TL vs Hollanda’da 3.5K Euro ile Yaşamak?
Ekim 11, 2020
Hollanda’da Yaşamak – Ne Umduk Ne Bulduk…
Nisan 19, 2020